|
Basinda Dersim diger sayfalar icin >>>
1 | 2 | 3
Radikal
Celal BASLANGIÇ(06/12/2004
'Olaganüstü Hal' kenti
25 yil sonra Tunceli'de olagan hale geçildi, ama muhtarlarin ve eski baro
baskaninin basina gelenlere göre durum iyi degil. Yasananlar, akla 'OHAL
geri mi döndü?' sorusunu getiriyor
Yörenin sözü geçen asiretlerinden Kureysanlarin
yasadigi 'Pule Dewresu' köyündendi. Bir uçurumun basinda
kurulmustu köy ve Türkçe anlami 'Dervisler Tepesi'ydi.
Bölgedeki her yerlesim birimi gibi Tunceli'ye bagli köyünün
adi da 'Türkçelesmis', 'Erdogdu' olmustu.
Tunceli'de geçen ilk, orta ve lise yillarinda basarili bir ögrenciydi.
Ilk tercihi Ankara Hukuk Fakültesi'ydi. Kazandi. Ögrenci dernegine
üye oldu. Özerk-demokratik üniversite mücadelesinde
yerini aldi. Siyasal nedenlerle birkaç yil ara verdigi okulu, 1995'te
çikan bir afla bitirdi. O yil tutuklandi. Kisa bir süre sonra
serbest kaldi.
'Bunlar Tuncelili, ne yapayim?'
Fakültede kalmak, kamu hukuku bölümünde ögretim
üyesi olmak istiyordu.
Ama, 'Dersimli kimligi'nin pek çok yerde oldugu gibi burada da
engel oldugunu düsünüyordu: "Koca fakültede Alevi
asistan bile yoktu. Ilk yil, rutin bir kontrolde kimliklerimize bakildiktan
sonra merkeze bilgi veren polis, 'Amirim bir sey görünmüyor,
ama Tuncelililer, ne yapayim?' diye sordu. Anlayacaginiz üniversitede
bir kürsü hayaldi aslinda. Bu hevese son vererek avukatlik yapmaya
karar verdim."
"Kendi insanima hizmet vermeliyim" diyerek 1998'de Tunceli'de
bir büro açarak avukatliga baslar. O dönem Tunceli'de
baro kuracak sayida avukat olmadigindan Elazig Barosu'na kayitlidir. Ama
avukat Hüseyin Aygün'ün ilk hedefi, Tunceli'de kendi barolarini
kurmaktir. Çalismalari hemen baslatir. Birkaç ay içinde
baro kurulur. Aygün de baronun baskani olur.
Adalet adina mücadele
Anlatilanlara göre dönemin bassavcisi Aygün'ün baro
baskanligina sicak bakmaz. Avukatlarin yazihanelerini dolasir tek tek.
O tarihte daha 30'una bile gelmemistir Aygün. "Yasli bir avukat
baro baskanligina daha uygun olur" diyerek seçim sonuçlarini
etkilemeye çalisir, ama sonuç degismez.
Bölgede insan haklari ihlalleri had safhadadir. Baro çok sey
kazandirir kente. Bosaltilmis köyler, iskence ve kötü muamele
yakinmalari, patlayan bomba ve mayinlarla ilgili etkin çalismalar
yapilir.
Aygün ikinci kez baro baskanligina seçilir. Gözaltinda
kayiplar, 'nineler çetesi', zorunlu göç gibi konularda
da avukat olarak dikkatleri üzerine çeker Aygün. Yasama
ve meslege bakisini Martin Luther King'in bir sözü en iyi biçimde
anlatmaktadir:
"Herhangi bir yerdeki adaletsizlik adaleti her yerde tehdit eder."
Iki dönem sonra baro baskanligindan ayrilan ve kentin etkin avukatlarindan
biri olan Aygün'ün basinda 'karabulutlar' dolasmaya baslar.
Aslinda bu bir süredir tüm kentin üzerinde dolasmakta ve
yörede yasayanlari tedirgin etmektedir. Sonunda Aygün ortaya
çikar ve "Birkaç aydan beri halk üzerinde baski
ve huzursuzluk kaynagi haline gelen Tunceli Il Jandarma Alay Komutani,
geçen hafta, meslegime ve kisiligime yönelik hakaret, tehdit
ve santaja varan birtakim hukuksuz girisimlerde bulunmustur" diyerek,
'Komutan ne yapmak istiyor' sorusunu gündeme getirir.
Komutan tehdit ediyor
Aygün'ün anlatimina göre, alay komutani 3 Subat 2005'te
bir yakininin çalistigi isyerine gider. Aygün için
'Devlet düsmani', 'Her tasin altindan o çikiyor', 'Onu fiziken
ortadan kaldirmayacagiz ama kisa zamanda öyle bir itibarsizlastiracagiz
ki göreceksiniz' gibi ifadeler kullanir.
Bunun üzerine Aygün, alay komutanini arayarak randevu talebinde
bulunur. Komutan, Hüseyin Aygün'ü 7 Subat günü
saat 12.00'de makaminda kabul eder. Konusmasi, yakininin aktardigi tondadir:
"Seni iyi taniyoruz, her tasin altinda sen varsin. Bizim kurumumuz
yönünden imajin çok olumsuz. Senin ailen çok iyi,
ama sen niye böylesin? Her olayda karsimiza çikma. Tamam,
meslegini yapiyorsun ama artik yapma, yeter, birak baskalari yapsin."
Aygün de komutana meslegini sorgulamaya hakki olmadigini, yaptigi
her isin yasal oldugunu, bir suç varsa yetkisini kullanmasi gerektigini
söyler. 11 Subat'ta, Aygün'ün bürosuna sivil üç
jandarma gelerek, komutanin tekrar görüsmek istedigini iletir.
Saat 15.00'te de alay komutani arar: "Elimizde, hakkinda saglam delillere
dayanan bir çalisma var. Bu defa kurtulamazsin, meslegini kaybedeceksin.
Bu belgeleri savciliga vermekte tereddüt içerisindeyiz, eger
bizi dinlersen seninle anlasabiliriz."
Aygün, 13 Subat'ta bir toplantiyla yasadiklarini anlatir. 15 Subat'ta
da Cumhuriyet Alani'nda Tunceli Barosu Baskani Bülent Tas, Aygün'ü
destekleyen bir açiklama yapar. Toplantiya Aygün'ün meslektaslarinin
yani sira yüzlerce kisi katilir. Ellerinde, 'Dersim halki' imzali,
kocaman 'Baskilar bizi yildiramaz' yazili pankart vardir.
Zaten kentin adi bile sorunludur. Resmen Tunceli'dir. Ancak burada dogan
kimse 'Tunceliliyim' demez. 'Dersimliyim' der. Böyle deyince de Türkiye'nin
batisindaki pek çok kisi 'Dersim de neresi?' diye sorar.
Aslinda bu yasananlar bardagin tastigi noktadir. Yöre insani, bir
süredir yasanan baris sürecinin yine sertlesmeye, geçmisin
kanli sürecine dogru sürüklenmeye baslamasinin tedirginligini
yasamaktadir. Çünkü yeni alay komutaniyla birlikte gergin
bir sürece girmistir yöre insani. Görev degisikligiyle
birlikte muhtarlar tehdit edilmis, bazilarinin ellerindeki mühürler
zorla alinmistir. Yöre insani, söz konusu kisinin görevden
alinmasi ya da hakkinda kamu davasi açilmasi için savciliga
dilekçe vermis, CHP Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya, komutanin
yaptiklarini Meclis' te bir konusmayla gündeme getirmistir.
Kentte yasanan gerginlikler üzerine harekete geçen bazi sivil
toplum örgütleri de ocak ayinda bölgeye gitmis ve yedi
olay hakkinda bir rapor hazirlamistir. Heyetin inceleme konularini siralamak
bile yasanilanlarla ilgili bilgi sahibi olmaya yeterli.
Neler olmus, neler!
"10 Kasim 2004'te Hozat'ta düzenlenen toplantida alay komutani
ve kaymakam tarafindan muhtarlara hakaret ve tehdit iddialari; Mazgirt
ilçesine bagli Aslanyurdu Köyü'nde Sirin Yildirim adli
kadinin askerlerin açtigi atesle yaralanmasi; Mazgirt ilçesi
Kizilcik ve Balkan köyleri muhtarlarindan tehdit ve baskiyla istifa
dilekçesi ve muhtarlik mühürlerinin alinmasi; Çiçekli
Köyü Rovayik mezrasinda Ibrahim Tayam'a ait eve askerlerce roketatarli
saldiri düzenlenmesi; kamu çalisanlari ve sendikalari üzerinde
valilikçe yapilan baski ve açiga alma uygulamalari; Tunceli'de
yapilan 29 Ekim yürüyüsünde meydana gelen olaylar;
Tunceli girisinde engellenen canli kalkan grubuna yönelik uygulamalar..."
Bu yasanilanlar karsisinda Aygün hakli olarak, "Alay komutaninin
Tunceli'de görev yapan taninmis bir hukukçuyu tehdit, provokasyon
ve santajla 'hizaya getirmeye çalismasi' son derece vahim bir durumdur.
Eger insan haklari ve hukuk devleti savasiminda rol alan bir hukukçuya
bu tür yöntemler uygulanabiliyorsa, sokaktaki yurttasa ne baskilar
yapilabilecegi gün gibi ortadadir" demekten kendini alamiyor.
Gerçekten neler oluyor Tunceli'de? Neden olanlara karsin herkes
sessiz, sedasiz?
Hani bir dönemin meshur sorusuydu, "Yoksa 12 Eylül öncesine
mi dönmek istiyorsunuz?" diye. Simdi sormanin zamani gelmedi
mi, "Olagan hal sizi rahatsiz etti, rantsiz birakti da onun için
'Olaganüstü Hal'e mi dönmek istiyorsunuz?" diye!
Radikal
Celal BASLANGIÇ(06/12/2004
Almanya'dan akademik egitimli bir ressam olarak dönen Ibrahim
Coskun'un sergisindeki
renklerde mücadelesinin izleri var. Onun için, geçmisi
kirmizi, gelecegi sari, sevdasi mavi
Sebze yüklü bir kamyonun soför mahallinde sahte pasaportlu
bir yolcu olarak dayanmisti Kapikule sinir kapisina. Ama, cebindeki 'Almanya'da
oturma izni' gerçekti.
Bes yil önce elini kolunu sallayarak geldigi ülkesinde tutsak
kalmisti. 'Havalandirmasi çok büyük' bir cezaevindeydi
sanki. Ama artik dogup büyüdügü topraklarda yasama
olanagi kalmamisti. Her seyi göze alarak, cebinde sahte pasaportla
Bulgaristan'da kendisini bekleyen dostlarina dogru yola çikmisti.
Oradan da Almanya'ya.
Yolculugu Zazalarla Ermenilerin birlikte yasadigi Tunceli'nin eski adiyla
Putik, Türkçelesmis adiyla Kuyuluca Köyü'nde baslamisti.
11 kardestiler. Beslemeyen toprak, yetmeyen hayvanlardan dolayi 13 yasini
geçen köyün gençleri, insaatlarda amelelik, halde
hammallik yapmak üzere 'yorgani boru edip' sehire gidiyordu. Babasi
da olardan biriydi. Sonra kendisi de aynen babasi, agabeyleri gibi gurbette
isçi olacakti.
Koçgiri isyaninda bir küçük kiz
Çocuklugunda en derin iz birakansa babaannesi Gezal'di. Onun öyküleriyle
büyümüstü. Unutamadigi öyküyse, Koçgiri
isyani sirasinda kursuna dizilmis bütün ailesinin cesetlerinin
altindan yedi yasinda bir kiz olarak üç gün sonra sag
çikmasiydi babaannesinin. Kendisinden büyük hiç
kimse yoktu ailesinde ve açliktan ölen oglunun adini vermisti
torununa: Yivis.
Ancak isim Zazaca oldugu için kaydetmemisti nüfus memuru.
Çaresiz Ibrahim koymuslardi adini. Ama köyde kimse Ibrahim
dememisti ona. Babaannesinin yüzünü güldürmek
için ünlü bir sanatçi olmak istiyordu. Dördüne
gelmeden babannesi ölünce yapayalniz hissetti kendini. Çünkü
ne onu çalismaya gönderen annesini, ne de döven babasini
var sayiyordu.
Vali dedigin böyle olur
Gülmeyen ve aglamayan bir çocuktu Ibrahim Coskun. "Çocukluktan
beri isyankâr ve solcu bir ruhum vardi. Dört yasinda annemler
köprünün altinda çamasir yikiyordu. Bayrak asili
bir araba geldi. Tasi aldim, 'Bu topraklar bizim' diye ön camina
firlattim. Paramparça oldu cam. Korku içindeyim. Önce
iki polis, ardindan takim elbiseli bir adam indi arabadan. Saçlarimi
oksadi.
Annemler Türkçe bilmiyordu, ama onlara 'Çocuklari böyle
tek basina caddeye birakmayin' diye seslendi. Kim oldugunu bilmiyorum.
Aksam oldu, agabeyim eve geldi anama, 'Sen nasil bir çocuga hâkim
olamiyorsun, çocuk valinin camini indirmis' diye bagirdi. Vali
Ethem Boysan'di. Yillar sonra Mersin'deyken atölye ve galeri olarak
kullandigim mekâna Mersin Vali Yardimcisi geldi. Yaninda çok
yasli bir bey var. Içeri girince, 'Ben Tuncelililerin dostuyum'
dedi. Bir serginin açilisi vardi. Insanlar dagilinca, elimden tutup
yanina oturttu. 'Ben Tuncelilileri çok severim, çok aydin
insanlardir. Çok da isyanci olurlar. Ben onlarin o yönünü
de çok seviyorum. Bir animi anlatayim' dedi ve o olayi anlatti.
Soke olmustum. 'Sayin valim o çocuk bendim' dedim. Hiç sasirmadi,
kalkti gözlerimden öptü."
12 yasinda Istanbul'a kaçti
Köyde arpa ekmegiyle büyüdügü, bugday ekmegini
haftada bir gördügü, karnini dutla doyurdugu yillar çabuk
bitmisti.
Ilkokulu bitirince annesi, "Tunceliye git, çalis, para kazan"
demisti. Tanidigi bir çocuk, bir bardakla testi almisti Ibrahim'e.
Önce Munzur'dan doldurdugu sulari satti. Bir otelden 50 kurusa battaniye
kiralayip insaatlarda yatiyordu. Sonra tatli satti. Bütün düsü
Tunceli'de ortaokula gitmekti. Bunun için gizli gizli para biriktirmisti.
Okula göndermek üzere alir parasini babasi. Sonra da, "Agabeyini
okutuyorum, seneye gidersin" der. Ikinci yil da biriktirdigi paralara
babasi el koyunca 12 yasinda Istanbul'a kaçar. Bir ev tutar, bir
de is bulur. Bir süre sonra agabeyi de gelir Istanbul'a. Okulu birakmistir.
Ibrahim'in evinde kalir. Onun isyerinde çalismaya baslar. Elinden
haftaliklarini da alir. Bir yilda biriktirdikleri paralarla gidip sünnet
olurlar Tunceli'de.
Ikinci yil dayanamaz agabeyine. 14 yasinda Izmir'e gider. Önce küçük
bir otelde ise baslar. Sonra Büyük Efes Oteli'ne girer. Tam
'yirtacakken' babasi izini bulur. Zorla Tunceli'ye götürür
Ibrahim'i. Bir markete yerlestirir. Büyük sikinti duymaktadir
yasadigi hayattan Ibrahim. Tanidigi bir kiz vardir, kendinden dört
yas büyük. Almanya'da çalismaktadir. Bir mektup yazar
kiza "Evlenelim" diye. Kiz kabul eder.
"1970'in sonlarinda evlenip Almanya'ya gittim. Hem çalisip,
hem okuyorum. Siir, roman, öykü yaziyorum. Bir gün, esim
bütün yazdiklarimi yakmis. 'Korkuyorum bu islerden, yuvamiz
dagilir' dedi. Zaten yazdiklarim beni tatmin etmemisti. Türkçe,
Zazaca, Almanca arasinda kalmistim. Onlar yirtmasaydi belki de ben yirtacaktim."
Bos zamanlarinda görsel sanatlarla ilgilenmeye baslar. Müzelere
gider, sanatçilarla tanisir. 24 yasinda resim yetenegini kesfeder.
Ögrenci olarak gittigi resim kursundan egitmen olarak çikar.
Güzel Sanatlar Akademisi'ne gider. Ünlü Alman hocalardan
resim dersleri alir. Artik Almanya' da 'issizlik parasi' ile geçinen
bir ressamdir.
Dram, Kapikule'de baslar
Ilk sergisini 1984'te açar. Medyada büyük ilgi görür.
Alman televizyonuna, Kürt sanatçisi oldugunu, Türk devletinin
Kürtler üzerinde baski yaptigini söyler.
Ayni yil esi ve çocuguyla Türkiye'ye gelir. Ancak Kapikule'de
durdururlar. Saatlerce beklettikten sonra pasaportuna el konuldugunu söylerler.
Artik Almanya bitmistir Coskun ailesi için. Birikmis sigorta primlerini
getirtirler Almanya'dan. Yerlestikleri Mersin'de bir galeri ve atölye
açarlar.
Ancak pesini birakmaz polis. Her olayda Ibrahim'i sorgular. Atölyesine
sabotaj yapilir. Esiyle de arasi bozulmustur. Ankara'ya yerlesir. Kafe
ve galeri açar, insan haklari mücadelesine katilir. Ama 'dosyasi'
yine pesini birakmaz. Takipler, tehditler sürer. Türkiye'de
yasayamayacagini anlar. Alman Büyükelçiligi'nden oturma
izni alir. Bir de sahte pasaport edinmistir parayla. Bu kez kimligini
gizleyerek, bir sebze kamyonunun soför mahallinde çikar Türkiye'den.
Kendisini Almanya'da karsilayanlar arasinda ünlü sosyaldemokrat
lider Willy Brand da vardir. 11 yil uzak kalir Türkiye'den. NRW eyaletinde
Yabanci Sanatçilar Birligi'nin kurucu baskani olur.
Bakandan gelen davet
Türk vatandasligindan ayrilmaya karar vermistir. Resmi makamlara
basvurur. Ancak yanit dönemin Kültür Bakani Istemihan Talay'dan
gelir. Talay yurtdisinda belli konumlara gelmis sanatçilari ve
bilim insanlarini vatandasliktan çikarmadiklarini belirterek sanatsal
faaliyetlerini sürdürmesi için Ibrahim Coskun'u Türkiye'ye
çagirir.
1989'da sahte pasaportla terk ettigi ülkesine 2001'de sergi açmak
için gelir. Çalismalarini artik Berlin'deki atölyesinin
yani sira Bodrum ve Istanbul'daki atölyelerinde de sürdürmektedir.
Istanbul'daki ikinci sergisini AKM'de açti Ibrahim. Resimlerine
yine kirmizi, sari ve mavi egemen. Resimlerinde çocuklugunun 'Dersim'indeki
hoyratlik kan kirmiziya kesmis. Tuvalindeki renklerde gidilmemis okullar,
gurbetteki isçilik, yurtdisinda yasanan kaçak yillar var.
Onun için geçmisi kirmizi, gelecegi sari, sevdasi mavi.
Yasadiklarindan dolayi paleti savas arenasi!
Radikal
Murat Çelikkan 07.10.2004
Yesiller ve Tunceli
Avrupa Parlamentosu Yesiller/EFA (European Free Alliance-Avrupa Özgür
Ittifaki) Grubu, 19-22 Ekim tarihleri arasinda Istanbul'da 'Avrupa Birligi'ndeki
Türkiye: Ortak Bir Gelecek' baslikli bir konferans düzenleyecek.
Bu, aralik ortasina kadar Türkiye ve Avrupa'nin çesitli kentlerinde
düzenlenecek onlarca toplantidan biri. Ancak bakin, önceden
belirlenmese de bu toplantinin gündemine ne düsecek: Yesiller
Türkiye Grubu da geçen hafta Tunceli'de toplandi. Bir açiklama
yaparak, Ovacik-Hozat yolundaki ormanlarin ardindan Munzur ve Pülümür
vadilerini çevreleyen ormanlarin da güvenlik güçlerince,
çatismalar gerekçe gösterilerek yakildigini belirttiler.
Açiklamadan: "Gözlemlerimiz Ovacik-Hozat yolundaki genis
ormanlarin geçtigimiz hafta sekiz gün boyunca yandigini; ancak
kamuoyu tepkisi basladiktan sonra ve halkin müdahalesiyle söndürülme
girisimlerine baslandigini gösteriyordu. Biz Yesiller, ormanlarin
herhangi bir gerekçeyle yakilmasindan dehset ve üzüntü
duyuyoruz. Tunceli'nin kalbi olan Munzur Vadisi ve vadiyi çevreleyen
dag ve ormanlar, baraj yapimi ve altin madeni arama çalismalarindan
sonra, simdi bir kez daha içinde yasayan tüm canlilariyla
birlikte yangin tehdidi altinda bulunuyor. Görünen odur ki,
Tunceli'de sadece insan haklari ve demokrasi degil, doga da bir kez daha
ciddi bir tehdit altinda. Biz Yesiller, Munzur Vadisi'nde ve Tunceli cografyasinda
yasayan tüm insanlar ve tüm canlilar baris ve mutluluk içinde
yasasin istiyoruz."
-------------------------------------------------------
Yildirim Türker
04/10/2004
Yak kurtul
Neden bu noktaya gelindigini biraz olsun anlayabilmek için yasi yeten
herkesin 'çevreci' kelimesinin hayatina giris seklini hatirlamasini isterim.
Kendi hisir ilkgençligimde ne sagci ne solcu, fena halde güvenilmez küçük
burjuva miymintiligi olarak ufkuma gerildigini hatirlarim. 'Vatanin derin-sig
devlet kademeleri tarafindan yapilmis resmi tanimina farkinda olarak ya
da olmayarak, askla bagli bir millet oldugumuzu da hatirlatmak isterim.
Tunceli'nin Ovacik ilçesinde 20 Eylül'de Kongra-Gel operasyonu sirasinda
çikan çatismada 2 bin dönümlük ormanin bir hafta boyunca cayir cayir yanip
hiç müdahale edilmeden kül oldugunu biliyor musunuz? Çevre konusunda duyarli
büyük basinin pek ragbet etmedigi bu yangin, büyük gazetede Tunceli Valisi'nin
gözünden birkaç satirlik aktarildi: "Ormanlik alanda hâlâ teröristlerin
barindigini biliyoruz.
Bu terör gruplari söndürme ekiplerine saldiriyor. Bu yüzden güçlü bir
müdahale yapilamadi." Bu inandiriciligiyla göz yasartan açiklama teröristlerin
yangin cini olarak tanimini içermekle birlikte saglam bir dokunulmazlik
tasimaktadir. Öte yandan öncülügünü Munzur Vadisi ve Dogal Yasami Koruma
Dernegi'nin yaptigi sivil toplum örgütleri, Tunceli Cumhuriyet Bassavciligi'na
suç duyurusunda bulundu. Onlarsa söyle anlatiyor: "Ilçe sakinlerinin de
görgüsü bulunan olaya göre, güvenlik güçleri operasyon bölgesinde 'yasadisi
örgüt elemanlarinin saklanmalarina neden oldugu' gerekçesiyle ormanlari
atese vermistir. Yangini söndürmek isteyen bölge halki ve Orman Isletme
Sefligi'ne bagli ekipler, askerlerce yangin alanina sokulmamistir. Yine
ilimiz CHP milletvekili Hasan Göyüldar da incelemelerde bulunmus, yanginin
büyümesine göz yumuldugunu belirtmistir...." Gerçekten de Göyüldar'in
dumanlarin önünde aciyla dikilisinin resmini gördük. "Iki gün içinde yangina
havadan ve karadan müdahale edilmezse ölüm orucuna yatacagim" diyordu.
Devletimiz sicak savas döneminde PKK militanlari derinine siginamasin
diye koskoca bir yörenin bütün ormanlarini yakip kurutmamis miydi? 'Vatanin
bir karis topragini vermem' hamasetiyle vahsi milliyetçiligi körüklerken,
öte yandan vatanin ormanlarini yakiyor, binlerce kus-böcek türünün yok
olmasina neden oluyor ve bunda bir beis görmüyordu. 'Ora' ya da 'bölge'
ya da 'o cografya', yani adi bile rahatlikla anilamayan topraklar yerle
bir edildi. Itiraz edenler, yok edilen agaç ve hayvan türlerinin dökümünü
çikaranlar nefretle karsilandi. Onca insan vatan ugruna sehit düserken
agaçlarin, canli türlerinin hesabini sorabildikleri için nanemolla kiskirticilar,
simarik muhalifler olarak adlandirildilar. Çünkü vatanin, kimi muktedirlerin
tanimladigi gibi üstünde kimsesiz bir bayrak dalgalanan çiplak bir kayalik
olarak düsünülmesi isteniyordu. Gerekirse kuslarin sürgün edildigi, ormanlarin
kül olup havaya savruldugu, kültürel kalitlarin paramparça edilip tarihten
silindigi topraklar. Kazanilmis vatan! Iste yeniden yaktilar. Daha iyi
koruyabilmek için, denetimini kimselere kaptirmamak için, vatan kabak
araziye çevrildi bir kez daha.
Bunu anlayabiliyoruz, degil mi? Ya ne yapsaydi askerler, diyeniniz bol
çikar, bilirim. Zaten, manzarasini kapatiyor diye evinin önündeki yüzyillik
agaci kesivereni nasil iyi anliyorsak, güneydoguyu korumak için ormanlarini
yakmayi, hayvan türlerini yok etmeyi de anliyoruz. Iste bu nedenle Torba
Koyu'na fosseptiklerini bosaltan lüks tesislere kizip, 'Vicdansizlar,
cenneti katletti' basliklari atarken, aslinda hepimizin varsillik imgesi
kendi kanalizasyonlarimizda kulaç atmak. Onun için dere yataklarina evler
kuruluyor, fay hatlarina peynir apartmanlar dikiliyor, erozyon karisini
vermedigimiz vatani kulaç kulaç yiyor, biz seyrediyoruz. Bundandir, bir
büyük suç ortakligi içinde kendi hayatimizi, vatan topraginin gelecegini
yok ederken cezalandirabilecek kimseyi bulamamamiz. Hayatimizi zehirlerken,
yesil alanlarimizdan, su havzalarimizdan kolayca vazgeçerken, sinsice
nükleer santral girisimleri içindeyken, birbirimize dokunamamamiz bundan.
O zaman da 'deli dana'li kani, her yerde yasaklanmis ilaci, çoktan vazgeçilmis
teknolojileri, basa çikamadiklari atik yüklü gemileri bu memlekete yigiyorlar
iste. Türkiyeliler kendi topraklarina çöplük muamelesi yaptikça dünya
da bu büyük çöplügün rantini yemeye yönelik hevesini dizginleyemiyor,
dogal olarak.
Devletin bildik refleksi, radyasyonlu çayi kafaya dikip, toksik atiga
dogadaki krom deyip, göz yumulmus cinayetleri dogal afet diye adlandirip
ölüme huzur içinde gitmemizi saglamaya yönelik. Bir kuduz olayinda bütün
köpekleri katletmek, bir çatismada koskoca ormani kül etmek ve halki bunun
'dogal' olduguna inandirmak, devletin bu konudaki misyonu. Bize kalansa
nefes almanin, suya girip yaylaya çikmanin günden güne güçlestigi hayatimiza
ince agitlar yakip cenneti geçmiste aramak. Canlilarin çogu tükenmis,
hava su toprak yüzümüze bakmiyor. Vatan, çoktan sila olmus.
----------------------------------------------
Murat Çelikkan
30/09/2004
Tunceli yaniyor
Dört dag ve essiz bir manzara. Bu daglarin arasindan kivrila kivrila
akan bir nehir, Munzur. Bu dogal güzellik bölgede az görünecek
siklikta orman ve agaçla tamamlaniyor. Munzur 15 gündür
yaniyor. Örneklerini bölgede çatisma ortaminda daha önce
de çok sik yasadigimiz orman yakilmasi, bu kez Munzur'da tekrar
gündemde ve Dersim'deki yangin sürüyor. Yüzlerce hektarin
yandigi belirtiliyor. Ancak bu kez bir fark var. Öncülügünü
Munzur Vadisi ve Dogal Yasami Koruma Dernegi'nin yaptigi sivil toplum
örgütleri, yanginla ilgili suç duyurusunda bulundu. Tunceli
Cumhuriyet Bassavciligi'na verilen dilekçede söyle deniyor:
"Ovacik'a bagli Buzlutepe ve Bilgeç köyleri arasinda
kalan ormanlik alanlarda bir hafta önce baslayan orman yangini halen
devam etmektedir. Su ana kadar yaklasik 200 hektar, yani 2 bin dönümlük
ormanlik alan yanarak yok olmustur. Söz konusu orman yangininin baslama
nedeni ise bölgedeki askeri birliklerin yaptigi operasyondur. Ilçe
sakinlerinden de görgüsü bulunan olaya göre, güvenlik
güçleri operasyon bölgesinde 'yasadisi örgüt
elemanlarinin saklanmalarina neden oldugu' gerekçesiyle ormanlari
atese vermistir. Yangini söndürmek isteyen bölge halki
ve Orman Isletme Sefligi'ne bagli ekipler, askerlerce yangin alanina sokulmamistir.
Yine ilimiz CHP milletvekili Hasan Göyüldar da, incelemelerde
bulunmus, yanginin büyümesine göz yumuldugunu belirtmistir.
Su anda yanginin söndürülmesi yönünde hiçbir
çalisma yapilmamaktadir.
Türkiye genelinde sürekli orman alanlarinin korunmasi yönünde
çalismalar yürüten yetkili makamlarin, ilimizde ormanlarin
bizzat askerlerce yakilmasina sessiz kalmasi, çifte standartin
en büyük göstergesidir. Yine askeri makamlar, TEMA gibi
çevre örgütlerinin batida yürüttügü
mese kampanyalarina destek verirken, ilimizdeki mese ormanlarini özellikle
1994'te oldugu gibi 'terörist barindirdigi' gerekçesiyle ile
yakma ve yok etme çalismalarini yürütmektedir. Kasten
orman yakma suçu, yakin zamana kadar idamla cezalandirmaktaydi.
Yine orman söndürme çalismalarinin engellenmesi de yetkili
memurun görevini yapmasini engelleme suçunu olusturmaktadir."
Basinda Dersim diger sayfalar icin >>>
1 | 2 | 3
|